30.09.2012

22.09.2012

"zamanimizin bir kahramani", alinti-2


"bir huyum var benim: artık böyle mi yetiştirildim, yoksa tanrı mı beni böyle yarattı, orasını bilmiyorum. bildiğim tek şey şu: başkalarının mutsuz olmasına sebep oluyorsam, bilin ki ben onlardan daha az mutsuz değilim. tabii ki karşımdakileri rahatlatan bir şey değil bu, ama bir gerçek. gençliğimde, ailemden ayrıldığım andan itibaren paranın satın alabileceği her zevki çılgıncasına tatmaya başladım, hepsinden de bıktım tabii. grand monden, atıldım sonra, sosyeteden usandım, kibar kadınları sevdim, onlar da beni sevdiler, ama onların sevgisi sadece kafamla onurumu dolduruyordu, yüreğim ise bomboştu... okumaya, çalışmaya başladım öğrenmekten de sıkıldım-ne ünün ne de mutluluğun öğrenmekle ilgisi olmadığını anladım, en mutlu insanlar bilgisiz insanlardır çünkü, ün de bir talih meselesidir, ün kazanmak için becerikli olmak yetiyor. derken bunalmaya başladım... kısa zaman sonra kafkasya'ya gönderildim; hayatımın en mutlu anıydı bu. çeçen kurşunları arasında bunaltının yeri yoktur sanıyordum. boşunaymış! bir ay geçti, kurşun vızıltılarına da, ölümün yanıbaşımda dolaşmasına da öyle alıştım ki, sivrisineklerle daha çok ilgilenmeye başladım; son umudumu yitirdiğim için eskisinden de çok bunalıyordum. bella'yı evimde gördüğüm zaman, kucaklayıp kara buklelerinden öptüğüm zaman, bana acıyan kader tarafından gönderilmiş bir melek olduğunu sandım onun, ne budalaymışım!... yine yanılmışım. yabani bir kızı sevmek, kibar birkadını sevmekten pek farklı değilmiş; birinin hoppalığı insanı nasıl bıktırıyorsa ötekinin de bilgisizliği, basitliği o kadar bıktırıyor. yine de hoşlanmıyorum ondan; mutlu anlar yaşattı bana; onun uğruna canımı bile veririm; ama arkadaşlığı renksiz bir arkadaşlık. budala mıyım, kötü bir insan mıyım, bilmiyorum; bildiğim bir şey var: ben belki de ondan daha çok acınacak haldeydim. şu anlamsız dünya ruhumu bozmuş; kafam tedirgin, yüreğim doymak bilmiyor; hiçbir şeyle yetinmiyorum; zevke nasıl alıştıysam acıya da öyle alışıyorum, hayatım gittikçe boşalıyor; bir tek çare kaldı benim için: yolculuk etmek. en kısa zamanda yola çıkacağım ama, avrupa'ya değil, tanrı korusun! amerika'ya, arabistan'a, hindistan'a gideceğim belki de yolda bir yerlerde ölürüm! hiç olmazsa bu son rahatlığım fırtınalarla, kötü yollarla bozulmaz."

"zamanimizin bir kahramani",alinti-1


“evet, doğrusunu isterseniz, insan ruhunun yalnızca mutluluk istediği, yüreğin birini büyük bir güçle, bir tutkuyla sevmeye ihtiyaç duyduğu dönemi atlatmışım ben. şimdilik, bütün isteğim sevilmek, hem de az kimse tarafından: arasıra, bir tek sürekli bağlılığın yeteceğini bile düşünmüşümdür kalbin acınacak bir alışkanlığı!
bir nokta hep acayip görünmüştür bana: şimdiye kadar sevdiğim hiçbir kadının esiri olmadım; tersine, onların iradeleri ve kalpleri üstünde tartışılmaz bir egemenlik kazandım, hem de hiç kendimi zorlamadan. neden? hiçbir zaman hiçbir şeye yeterince değer vermediğimden mi, onların beni elden kaçırmamak için durmadan korkmalarından mı? yoksa güçlü bir organizmanın etkisi mi bu? yoksa, kendi başına buyruk bir kadına rastlamamamdan ötürü mü?
doğrusunu isterseniz, kendi başına buyruk kadınlardan oldum bittim hoşlanmamışı mdır, alt edemem onları; hem zaten onların alanı değil ki bu.

bir zamanlar iradesi çetin bir kadın sevmiş, asla altedememiştim onu. düşman olarak ayrılmıştık; ona beş yıl sonra rastlamış olsaydım, başka türlü ayrılırdık belki.”